22 Ekim 2009 Perşembe


Saatim 5 dakika ileridir hep benim. Ama bunu bildiğim için de saate bakıp hep 5 dakka geri alırım saati kafamda :) Eeee.. ne işe yaradı di mi şimdi ileri alma işi? Kendimi kandıramıyorum işte. Ama bu da bi ritüel oldu şimdi. Vazgeçemiyorum.
5 dakikanın 10 dakikanın hesabını yaparak düştüğüm okul yolları, trafiğe battıkça bi şenleniyo bi şenleniyo. Misal bugün bilmem kaç milyonuncu dur kalkımızda, otobüsteki herkesi en ince ayrıntıya kadar artık seyreyleyince trafiğe akayım dedim. İlk gözüme çarpan hemen yandaki ''long vehicle'' sürücüsü oldu. Tek başına olmasının onu suça teşvik etmesi olasılığını düşünerek gözlerimi ayırdım, bölgesel çalışan şoför amcamdan. Onun da yanındaki araca baktım. Bu sefer 2 amca vardı ve fakat... yalnız olmanın ötesinde sebepleri olsa gerekti kopilot amcanın bu bölgesel çalışma için. Gözlerimi kapattım, 3e kadar saydım, birşey olmadı. Zaten gözlerimi her zamanki olağan aç kapalarından birine koyvermiştim, 3e kadar sayma da işin dikkat çekmeye çalışan yanıydı :D
Okuldu falandı filandı bürokrasiydi derken zamanı tükettik. Gene düştük yollara.( Gene'ye sesleniş: Sevgili Gene, seninle herhangi bir alıp veremediğim olmamasına rağmen yıllardır seni kullanırken hep çekindim, ürktüm.Yerine ''yine''yi tercih ettim. Sebepsiz tavrımdan utanıyorum, Gene. Sana karşı çok ön yargılı davrandığım için affını diler, aklıma geldikçe yine yerine seni kullanacağıma söz veririm. )
Bir sürü şey geliyor aklıma yolda izde yürürken, hayatı en uyduruk yerlerinden sorgulamak da kabul gören bir şey midir bilemiyorum fakat ben çok eğleniyorum kendi kendime. Yollar gözümde büyümez, kalabalıklar beni korkutmaz oldu. Hele kulaklıkları takınca, tüm sözleri ekle yapıştır millete, dadına doyum olmuyo. Herkesi susturup kendi istediğini dinlemek de ayrı bir zafer bana kalırsa. İzlemek de epey eğlenceli oluyor. Bazen bu izlemelerim (söyleyince sapıkça gelecek biliyorum ama) takibe dönüşmüyor mu, ölüp bitiyorum kendime :) Takip dediysem kastım evine kadar takip etmek değil de şöyle: kader ağlarını örmüş mü diye yokluyorum arada bir. Diyelim ki fünikülere bindim, kaldı ki füniküler en sevdiğim vasıtadır motordan sonra. (motora binmeyi en çok Kabataş'tan mı severim Beşiktaş'tan mı karar veremedim lakin.) Fünikülerde gözüme hoş görünen biri oldu diyelim, şöyle kaşı gözü düzgün, kasmamış, özgüvenli bişey.. Takılırım füniküler çıkışı peşine, aklımda da bi soru: Allaaam, aceba motorla Üsküdar'a mı geçecek? Eğer, eğer öyleyse sanırım bu benim kaderim olabilir mi ki? Biraz poposu geride mi ki? (bi soru deyip sorulmuş 3 soruya takılma seyirci, vurgu ilk soruda, sesli yapamayınca vurguyu, dikkati böyle toplayım dedim.-kıvıırrr, kıvııırr!-) Bu düşünceler içinde yürüyen merdivenden çıktıktan sonra hemen avımın saat kaç yönünde gittiğini belirlemek için antenleri açarım. İlk bakılan yön, Kabataş İskelesi. Malesef yok. Panik!! Otobüs duraklarına bakarım ve yok olan av için son olarak Adalar İskelesi'ne bakarım. Püff! Ve av çoktan bu satırları yazarken ben çok uzaklara varmıştır. Tüm bu çabalama sonunda farkına vardım ki Ozan'a alternatif olarak üretebildiğim erkek tipim uzun saçlılardan oluşmuş. Kitlesel çalışıyorum artık. Çalışıyorum dedim ya, çok bu yola baş koymuş hissettim kendimi :) Eğleniyorum kendi kendime ya en güzeli o.
Elimdeki defterin köşelerine unutmamak için bişeyler yazmıştım, buraya yazmak için. Ama şimdi odada olan defteri almaya üşendiğim için ezberden yazacağım :)
Sevgilisiyle mutlu mesut yürümek yerine elini ısırarak yürüyen sevgili? Amacını anlamadım. Lakin yazdıktan sonra farkettim ki ısırınca mutlu oluyorsundur belki. Herkesin mutlu mesutu kendine ama tabi öyleyse sende haklısın. Isır sevgili, kalabalıklar içinde elini tutup sevgiliyi.
Diff. Denk. hocası Kamil Hoca, ağzının kenarında tükürüklerin birikip de hevesli hevesli anlatırken o tükürüklerin bizimle kucaklaşmıyor mu, daha yakın hissediyorum kendimi sana. Samimiyete güvenip sana dedim size o kadar tükürükten sonra ama :D Ve sevgili Alpay Erdem'den yahut bir uykusuzdan bu derse gelip, bu caaanım hocayı gözlemlemesini rica edesim var. Hissediyorum ama çizemiyorum. Kitlelere hitap etmesini istiyorum bu güzel hocamın. Seviyorum çok, pek çok!
Bir de 'Oops!!' ve 'WaW!' diyen insandan korkmalı mıyım, korkmamalı mıyım bilemiyorum. Biri bana 'Oops' dedim mi kalakalıyorum. Dünyadaki herşey donuyor,bir ben hareketliyim. Etrafında dolanıyorum 'Oops' un. Ve çimdik atıyorum en etli yerinden ona. Sonra herşey eski haline dönüyor ve 'Oops' evrimini 'Waw! Bu da neydi böyle?' diyerek tamamlıyor. Bense her oopsun ardından gelecek olan wawı bilmenin rahatlığı ile bi zafer daha kazanıyorum :D


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder